Anne uyuyordu, baba uyuyordu, ev
halkı da öyle.
Etrafa bakınınca her bir şeyin
yokluk gibi olduğunu anladı.
Kalktı.
Uyuyan abisinin başında dineldi.
İşte sayıyorum, dedi kendi kendine; bir, iki, üç… ama dört diyemedi. Yedi, dedi
sonra. Yeniden denedi; bir, iki, üç, beş, yedi… Oysa abisi ona kadar saymayı
öğretmişti.
Akşamdan tasarladığı tutkusunu
gerçekleştirmeliydi.
Kapıyı yavaşça araladı. Bir kedi
titizliği ile. Kapı gacırtı yapsın istemiyordu. İtina gösterdi, başardı.
Gözlerini ovalıya ovalıya bahçe kapısındaki yaşlı hanımelinin kokusunun sindiği
basamaklardan indi.
Oyununa akşam bıraktığı yerden
başlamalıydı. Başlamalıydı ya, çamurlar kurumuş, sertleşmişti. Kemerini çözdü.
Toprağı islattım zannıyla kemerini bağladı. Tuzlu damlalar kurumuş çamurların
arasında eridi. Etli parmaklarının arasında sertleşen çamurun daha da
yumuşaması gerekliği düşüncesi ile aynı eylemi yeniden yapması gerekiyordu.
Bu şekilde olmaz, çamurda kuruma
ve dağılma var.
Kemerini çözdü, dakikalarca
bekledi ama çamurun üzerine dökülecek damlalar kalmamıştı.
*
Uzaklardan gelen silah sesi, geç
kalmış, acemi horozun sesine karıştı. Hesapta olmayan şeyler. Nereden geldi bu
ses? Sonrasında enginlerden uçmaya çalışan ama beceremeyen, kuş çocuğun oyun
evinin içine girdi.
Yaralı.
Lanetlenmiş insanların yaraladığı
kuş, cinslerinin en küçüğüne sığınıyordu.
Elini evciğinin içine soktu.
Çamurlu parmaklarında, yumuşacık tüyleri arasından gelen sıcak kanların
damlalarını hissetti.
Çocuğun elinden sıyrılan kuş,
güneşin doğduğu yöne doğru uçmak istedi. En fazla yarım ağaç boyu yükseliyor,
sonra düşüyordu. Sanki bir oyun. İki ileri ve bir geri. İşte en güzel bir oyun,
diye düşündü çocuk. Az uçup, çok dinlenişi çocuğun iştahını kabarttı. Çamurla
oynamayı bırakarak, gel gel dercesine inip kalkan kuşun peşine düştü.
Kuşluk.
Güneş doğduğundan beri süren bu
oyunun sonu gelmeliydi artık.
Kuşun çıkardığı sesler çocuğun
içine doldu.
Ötmüş olsun, çik çik desin
sonra kuş. Hayır, yalvarırcasına yapmasın da diyeceklerini, anlayabileceği bir
sesle anlatsın.
Arzusunun son hedefi onu yakalayıp
yumuşak tüylerine yeniden dokunmaktı.
Bilinmezdi. Neden kaçıyordu ki
çocuktan? Çocuğun kuşu korumaktan başka arzusu yoktu. Eğer kuşu yakalarsa –
muhakkak yakalayacaktı – doğru sağlık ocağına götürecek, kanayan yarasını
sardıracak ve evinde onu iyi oluncaya kadar misafir edecek sonra da
salıverecekti.
Evet, böyle olacaktı.
Başka bir düşüncesi yoktu.
Kuş, iyi emellerini neden
anlamıyordu ki?
Neden ha bire kaçıyordu?
Çocuk gittikçe uzaklaşıyordu.
Artık sabahtan uzaklarda.
Öğleyi yakalamak üzere olduğunu
karnını acıkmış olduğundan anladı.
Tepeleri aşmış, dağın eteğindeydi.
Burada dinlenmeliydi. Dinlenmeliydi ya, kuş uzaklaşırsa? Ya, onu bir daha
bulamazsa ne olacaktı?
Sahil boyunca gelen esinti kuşun
sesine karıştı.
Kekik kokulu esinti.
Çalıların bitişiğinde durdu.
Kuşunu kaybedince, yorulduğunu
anladı. Küçücük ayaklarının şiştiğini, bedeninin sızladığını duydu.
Dinlenmeliydi. Dinlenmenin
oturarak yapılacağını bilmese de yorgun bedeni onu yere attı.
Çalıların arasından kaçan bir
tavşan uyanmasına vesile oldu.
Ne kadar uyuduğunu bilmese de yorgunluğunu
attığını düşündü.
Bir ses. Bu kuşunun sesiydi. Sesiydi,
çünkü onun sesine aşina olmuştu. Dağılan dikkatini toplamak, öyle bakmak
istedi.
Öyle de yaptı.
İçi, nedensiz duygularla doldu,
bakışları bir noktada durdu. Dikenli çalının dalları arasında gezinen kuşu
gördü.
Bu kendi kuşuydu. Ötmesini bekledi.
Ötünce emin oldu ki, kendi kuşuydu. Başını annesinin dizlerine koyduğu zaman ki
mutluluğu duydu.
Şimdi başka bir çalıda.
Bir küçük ağaç boyu havalandı. Bu
deneme de boşa gitti.
Kuş tembel çıktı.
Kuş, çocuğu oyalıyor, çalıdan
çalıya düşüyordu.
Gün sarardı, iki boynuz arasında
asılı kaldı, akabinde kayboldu.
(Uzakta gibisin/Dişi miydi yoksa
erkek mi kuşum./Gece yaklaştı salınarak/Kızıllıkları içine çekti- Çiçek çiçek
açtı sesin/Çözül de gel bana- Öt te böceklerin sesini bastır/Gel de, gönlüm suskun
kalmasın.- Sesin bir eski zaman masalı/Başıboş gece başladı.- Gece gündüz olur
ya/Şimdi yüreğimde çatırdılar - Karanlık ve aydınlık /Dua edince, yalvarınca.)
Çocuk, bu şiiri söyleyecek
kapasiteye sahip değildi. Değildi, çünkü o daha konuşmayı bile tam yapamıyordu.
Uzaklardan gelen yumuşak seste bu
şiirin kelimeleri gizliydi. Hayır, dedi çocuk, kuştan gelen yalvarmalarda bu
cümleler gizli. Çocuk, böyle demese de, buna benzer düşündü.
Bu şiir; bence, çocuğun seneler
sonra söyleyebileceği dizelerin belleğindeki çözümlenmiş haliydi.
Akşam olmak üzere.
Ne karanlıktan korkuyor, ne
sessizlikten ne de ıssızlıktan.
Olanları oyun sanıyor, sanki
Aliş’le oynuyordu.
Ezan sesi.
Uzaktan hoş geliyor.
Çömeldi.
Şimdi üzerindeki kuru kanların zar
zor seçilebildiği elini ileri doğru uzattı. Çocuk, kuşu kıstırmak için fırsat
kolladı.
Nafile.
Yoruldu.
Uyudu.
Kuş uçtu ve kucağına geldi. Hem
sandığı kadar yarası yoktu. İyice baktı ki, yarasının olmadığını gördü.
Teleklerinde sıyrık ve kurumuş iki damla kan.
Aliş nereden peyda oldu?
Kuş şimdi Aliş’teydi. Kendi
kuşunun Aliş’te olması çekilir gibi değildi. Aliş, elindeki kuşla ileri ve geri
adımladı.
Aliş, kuşu çocuğa vermek istedi:
Al, dedi çocuğa.
Almam, dedi çocuk.
Neden almıyorsun, dedi Aliş.
Bu kuş benim değil, dedi çocuk.
Ne arıyorsun öyle çalılar
arasında?
Kuşumu arıyorum.
İşte kuşun.
Dedim ya, benim kuşum değil o.
Onun aradığım kuş gibi dipdiri olduğunu, beni özlemiş olduğunu sanmıyorum.
Senindir bu.
Nerede ise ölecek bir kuş benim
olamaz.
Uyandı
Yine de yorgun bedeninde
sızlamalar var.
*
Akşam:
Dört bir yönden gelen sesleri
dinledi.
Acaba kasabası hangi yönde idi?
Önündeki çalının dalları
hışırdadı.
Saatlerdir aradığı kuşuna
kavuşmanın verdiği heyecanla gözleri parladı.
Gülümsedi.
Elini gelişi güzel çalının içine
soktu. Çalının dalları iniyor ve kalkıyordu.
Yüzü güldü.
Bir yumuşaklık hissetmeden önce,
içi çiçek çiçek açtı.
İşte yakaladım, diye düşündü
sonra.
Neden düşünmüştü böyle?
Kolunda bir ağırlık hissetti.
Küçük bedeninde sarsıntı duydu. Bilmediği, kuş sandığı nesnenin boğazı
sıkılınca uzun gövdesini çocuğun koluna doladı. Etli parmaklarını taşıyan
kolunu kurtarmak istedi.
Nafile.
Yüzü birden karardı. Gözü
bulutlandı. Yapışkan damlalar alnına düşmeye başladı. İlk defa korkuyu bildi.
Olan olmuştu. İçindeki karartı artıyor, beyni eşeleniyordu. Tepeler, sahile
doğru kaydı, gök iyice yaklaştı.
Artık ölüm bir yardımcı gibi
gelirdi ona. Bakışları, saçlarını yolan bir anneninkinden farksızdı. Kan içinde
olduğunu sanıyordu, ama hayır, bedeni git git morarıyor, şişiyordu.
-------------
Güneş doğarken onu yüzükoyun
yatarken buldular.
Bir anne kucakladı.
Boğazını sıktığı nesne kapalı
avucunun içindeydi.
*
Nesnenin boyun çocuğun boyundan
çok uzundu.
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder