Bizler, toprağında kaybolmuş mahlûklarındanız.
Karıncalara gösterdiğin yolu bize de göster.
Pilav.
Yengemin pişirdiği pilav, dedi
Erika, çok pişirmişler ama kaplıcaya gidecekleri için... dedi.
Sen getir, dedim.
Yiyemedikleri, dedi.
Çöp deyince dikkatimi çekti. Hayır
dedim. Karşıyım.
Neden dedi.
Nimet dedim.
Ama dedi... Çöpe atılması....
Kaplıcaya gidecekleri için, dedi.
Ekledi: Her gün binler adet ekmek
çöpe, dedi.
Olsun, dedim. O milyon kişiler
unutmuşlar da döküyorlar, dedim. Nimeti unutmuşlar, dedim. Bilmiyorlar, dedim.
Sorulmaz mı, dedi.
İğneden ipliğe kadar, dedim.
Unutturan şeytan mı, dedi?
Evet, dedim.
Neden? dedi.
Görevi, dedim.
Sen dökme, dedim.
Ben zaten dökmüyorum, dedi.
Yalvaran bakışlarla baktım.
Bana getir, dedim.
Getirdim, dedi.
--------
Erika'dan aldığım pilav poşetini
elime aldım ve kaldırdım: Artan dedim, eksilmeyen, sürekli artan olsun ister misin?
dedim.
İsterim, dedi.
Baba, dedi oğlum, pilav unutulmuş
ve güneşte kalmış dedi.
Kokladım: Bozulmamış, dedim.
Az da değil, dedi arkasından.
Ne kadar?
Bir poşet dedi, üç kilo kadar
dedi.
Sonra, dolabın en soğuk yerine
bırakmasını söyledim de, itiraz etti:
Madem kurda kuşa yedirecek mişin, ne diye dolabı meşgul edelim.
Evet, böyle dedi. İyi
hatırlıyorum, böyle dedi. Aşağı yukarı böyleydi söyledikleri, demiyorum: İddia
ederim ki böyleydi.
Benim değil mi? Ne olur, bu defa
da sözümü tut. Soruyorum sana: Dolap kimin?
Artan dedim, eksilmeyen, sürekli
artan olsun ister misiniz?
Nasıl olacak bu dedi.
Bak dedim:
Bir nimetin artmasını, kat kat
olmasını arzu edersin değil mi?
Evet, dedi.
O zaman, yaratıcının kanunlarına
titizlikle uyacaksın.
Nasıl?
Verileni (habbe olabilir, zerre ve
damla olabilir.) heba etmeyeceksin, ziyadesini, kanunları dışına çıkmadan
değerlendireceksin. Ki, o zaman verilen malın artan olur.
Ne kadar artar?
Misli ile, on misli ile, yüz misli
ile, yedi yüz misli ile. (değer bulur.)
--------
Pilav poşeti ile apartmanların
gölgesinden sürekli kuzeye gittim. Bir tepe daha aşarak bodur ağaçlara ulaştım.
Bir tepe daha. Çocukluğumdaki arşınladığım tepelere benzeyen tepeler. Kısa ama
sık ağaçlar arasına girdim. Ne güzel: İnsanın bir anda 2 güzelliği birden
yaşaması elbette güzel. Çocukluk anılarım ve yaratılmışlara rızk götürüyor
olmam ne güzel.
Borularla çalınan suları vadinin.
Evet, öyle bir vadiden geçtim ki,
çeşmeler, kaynaklar, yeraltı suları hatta sızıntılar bile borulara alınarak
bağlara ve bahçelere götürülmüş.
Bencil insanlar, demeden edemiyor kişi.
Yalnız kendilerini düşünürler. Suları oluruna/olduğu gibi bıraksalardı gelip
geçen binler faydalanacaktı. Ama böyle yapmakla tabiat kanunlarına sırt
çeviriyorlar.
Sarp yamaçlar ve fundalıklar.
Çalılar sonra.
Soğuk poşet. Henüz çözülmeyen
buzlu pilav. Elimdekini, bir ev kadar boş alana, kurumuş otların arasına
bırakıyorum.
Açıyorum, etrafını taşlarla
donatıyorum.
Bir metre kadar geri çekiliyor,
mahzunca, dolu poşete ve etrafındaki boşluğa bakıyorum:
Senin kullarınız. Bize verdin, ben
de bulamayan mahlûkatın rızıklansın diye buraya getirdim.
--------
Pilavın akıbeti çok ağır bende.
İkinci günün sonunda yine gitmeli.
Akıbetini görmek istiyorum pilavın. Yine yerleşim yerinden uzak sitenin
kuzeyindeki dağa tırmandım. Kilo metrelerce.
Ah! Pilavıma kavuşuyorum. Azalmış
olması, içimde kabaran heyecanı indiriyor.
İyisi mi yerini değiştirmeliyim?
Karıncalar, pilavla yuvaları
arasında gidip geliyorlar.
Elime alıyorum birini. Avuçlarımda
hafif gıdıklanma oluşturan yaratık, parmaklarım arasında duruyor. Demek biri de
sendin, bana verilen nimetin fazlasını benden alarak terazime hayır dolduran.
Seni kutlarım. Benim malımı çaldığını zannederek benden uzaklaşmaya çalışma.
Bilakis hareketin mutlu kişiler arasına kattı beni. Dönüyor ve bileklerime
ilerliyor. Gömleğin kolları arasında kaybolmasına izin vermiyorum: Onu ait
olduğu ortama bırakıyorum. Şimdi, ön ayaklarına aldığı pirinç tanesi ile
yuvanın yolunu tutuyor. İzlemek, uzun uzun seyretmek. Geliş ve gidişleri. Ne
korkmaları var ne de yön değiştirmeleri görünce beni. Diğer mahlûklar gibi
değil karıncalar. Kurbağa gibi değiller. Kurbağaların insanlardan çekinmeleri
var. Kuşlar gibi değiller. Kuşların korkmaları ve uçuşları var. İnsanlardan
çekinmezler, kaçmazlar ve korkmazlar.
Ne güzel. Tanrım bu ne mutluluk;
verdiğin nimetin ziyadesindeki poşetten üçte bir azalma olduğunu gösterdin
bana. Beklemiyordum.
Yüzlerce karınca nimeti yuvaya
taşımakla meşgul. 5, 6 metre
yukarıdaki yuvalarına. Pirinç habbeleri (taneleri) ağızlarında, peş peşe
yollarda. Dizilmiş tespih taneleri gibi uzuyor.
--------
Üçüncü gündü.
Ne de çok gidiyorsun dedi Erika.
Giderim, dedim. Onlar dostlarım
dedim. Bizi kurtardılar dedim.
Nasıl? dedi.
Sen keşfet nasılını, dedim.
--------
Gidiş yolumu uzattım.
Öğle sonrası çıktığım yolumu,
gölgeler uzayınca tamamladım.
Ey karıncalar bilemezsiniz niçin
mutluyum?
Size kavuştuğum için mutluyum.
Gözlerime inanmak zor.
Kuzeybatı yönünden bir kervan daha
gelerek nasipleniyor. Çalışanları dikkatlice inceledikten sonra, bir gurubun da
kuzey batı yönüne götürdüklerini görüyorum. Eskilere: Sizin yedikleriniz yeter.
Yeterince kış için erzak depoladınız. Bir avuç dolusundan daha fazla olmayan
poşeti misafir karıncaların yuvasının etrafına boşaltıyorum.
Yeter artık diye düşündüm. Zaten
bir tabaktan fazla pilav kalmamıştı poşette.
Poşeti, kuzeybatı yönündeki
yuvanın önüne boşattım.
Sevindiler.
Nasıl sevinmezler ki!
Rızık yaklaşmıştı.
Kuru otlara oturdum. Yuvalarına
giriş ve çıkışlar ne de düzenli. Ağırlıklarından kat kat fazlasını taşıyabilen
yaratıklar. İçlerinde minicik olanları var, çalışmayan, çalışanlara yol
gösterenleri de. Sonra; bedenlerine yerleştirilen organları düşündüm: Ciğer,
dalak, kalp, sindirim organları … Sığdırılmış bu minicik bedenlere.
--------
Öyle dedim Erika’ya. Artık dedim,
artan dedim, sürekli artan bir ecir senindir.
Nasıl olur bu? dedi.
Bak dedim: Dökülecek pilav
taneleri kış boyunca karıncaların midesini dolduracak. Yaşamları senin
çabaların akabinde kalacak. Ve karınca karıncayı doğuracak. Yumurta ile de olsa
yeni bir hayatın başlangıcı sayende olacak.
Evet dedi. Anladım dedi.
--------
Şimdi daha mutluyum. Nasıl şükür
etmeli, şükrün neresinden başlamalıyım.
--------
Bizler, toprağında kaybolmuş
mahluklarındanız. Başıboşluğumuza son ver. Karıncalara gösterdiğin yolu bize de
göster.
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder