Bazı duygularım yarıda kalmış gibi
geliyor bana.
Uzun sayılabilecek aradan sonra,
soğuduğum değerlere yeniden başlamam daha da heyecanlandırıyor beni. Hayatta
kalabilmem için bu değerlere sığınmamın gerekliliği başımı dönderiyor, ruhumu
gönendiriyor.
Çeşitli insan türleri var
yaratıklar arasında. Ama ben ikisini düşündüm yanlızca.
Biri kaybolmamak için kâğıt ve
kaleme sığınırken, biri de okuyor, yazıyor desinler diye yapıyor bunu.
Şuna benzer; biri emir
doğrultusunda yapıyorken kutsal göçü, diğeri de hicret topluluğunda sevdiği
kadın var diye yapıyor aynı yolculuğu. Uzun bir yolculuk, aylarca, hatta
senelerce dağlarda kalmak var ama katlanmak insanın hiç te umurunda değil.
Kalpten fışkıran bir inanç var 3 sene boyunca insanın usanmadan, bıkmadan
taşıyabileceği bir inanç tabi haliyle. Bu kutsal insanları kimse kabullenmiyor.
İşte bu olay sonrası kutsal sözlerinden birini söylüyor Önder:
‘Ameller ve niyetler… Ameller
niyetlere göredir.’
Ameller, niyetlere göre değer
kazanıyor.
Şimdi anlatacağım iki insan tipi
bunlardan ayrı olanlardan ve toplumda bol örneği bulunanlardan.
Komşunun çocuğu bir el işaretimle
yanıma geldi.
Endişem, gelmeyip kaçması idi ama
geldi işte.
Yüzüme, ürkek ve korkak bakışlarda
baktı. Ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bileceğini sanmıyorum, ama her suçlu
çocuğun taşıdığı ağırlığı sırtında taşıdığından eminim.
Ayakkabılarıma sarıldı, verdim.
Boyama işi bitince ona öyle dedim:
‘ Bana bak ve dinle; ekonomik durumu bozuk olan bir ailenin son çocuğu olman birçok
şeyde fedakârlık etmeni gerektirir. Bakkaldan aldığın yoğurdun yarısını başına
dikmen, deterjan alman için verilen paradan kendine kebap payı çıkarman, onun
bunun küçük çocuğunu dövmen bağışlanır gibi değil.’
İlerimdekiler dikkatimi çekiyor.
Bilmiyorum böyle çağdaşlık olur
mu?
Karşı masadaki kız, anne ve
babasının yanında, babasından önce sigara yaktı.
Gördüklerime inanamayan ben,
yanımda dolaşan görevliye sorduğumda, ‘daha çağdaş desinler,’diye cevabını
aldım. Çağdaş desinler diye anne ve babanın huzurunda, baban paketi çıkarmadan
önce davran ve sigaranı yak.
Ne ala, oh ne güzel(!)
Ayaklarını üst üste getirdi,
tasmasından tutarak köpeğini kucağına aldı. Başından başlamak üzere, hayvanda
okşamadık tüy bırakmadı, kızın bu hareketi hayvanı sevindirdiği gözlerinin
yumulup açılmasından belli oluyordu. Neden sonra kediyi görünce inmek istedi,
kediye saldırmaktan ziyade oynamak arzusu gizliydi bakışlarında. Genç kızın
kollarından sıyrıldı ama kızın üst üste atılı ayaklarının topladığı eteğinin
çukurunda kendine yer buldu.
Kişinin çevresinde gördüğü bu gibi
olaylardan kaçması mümkün olmadığı gibi, bunlara katlanması mecburmuş gibi
geliyor. Çoğu kez soruyor: Ben kimim ve neyin mücadelesini yapıyorum.
-----------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder