Yattı.
Döndü, durdu.
Bir ara mızıkandı. Horladı bile.
Homurtuya kedi uyandı.
Kaçacak yer aradı hayvan. Korktu
ve kulaklarını dikti. Halıya benzeyen nesneyi çiğneyerek geçti.
Hızlı.
Durdu.
Kıştan beri kurulu duran sobanın
içindeki yerine girdi. Fare avlarken saklandığı yerdi burası.
Nefis gözlerindeki doğanın verdiği
ışık karanlığı deldi.
*
Doğan uyandığında sabah yakındı.
Giyindi.
Dedesinden kalma, rengi dönmüş
kıravatını takmayı ihmal etmedi.
Uzaktan gelen sabahın habercisi
sesler odada oynadı, durdu.
Ezan sesleri ona ninni gibi geldi.
Yüzünü yıkamadan, evin daracık
avlusuna doğru yürüdü.
Ezan sesleri birbirine karıştı.
Her yönden geliyordu ses. Şimdi nereye gitmeliydi?
Şuanda mevsimin yaz olduğunu ayırt
edecek kadar olgun bulmuyordu kendini. Havanın sıcaklığına aldırmadan muska
muşambası kadar kayganlaşmış kalın ceketini giydi.
Komşunun odasında yanan ışık onu
irkitti. Kendini elektiriğe çarpılmış gibi hissetti. Cümle kapısını çekmeyi
akıl erdiremeden yeni sese doğru ilerledi.
Fahri’nin camisi.
Camide kapı önündeydi.
Bir ara son cemaat mahalline
çıktı.
Cemaatsiz kılınan namazın ilk rekâtında
yanındaki müezzini taklit etti. Secdeyi uzun bir yatma telakki etti ki usandı.
İmam bir türlü eğilmek bilmiyordu.
Okudukları duymadıkları şeylerdi.
Ama Doğan bunları hep biliyordu.
Zaten bilmediği de yoktu.
Namazı bırakmalı, başka camiye
gitmeliydi. Uzakta değildi Kışla Camisi.
İkinci rekâtta namazı bıraktı.
Çantasını karıştırmak, içindekileri dökmek sanki daha önemliydi. Öyle yaptı.
Koltuğunun altından ayırmadığı kirli çantasındaki demir paraların sesi camide
yankılandı. Cahal birinin kıkırdaması başladı. Doğan kendini topladı; para
saymanın, hesap yapmanın yeri burası olmadığını anladı.
Doğan, bütün bunları düşündü mü?
Doğan bunları akıl edecek kadar
olgunlaşmamıştı, ya da şu an için böyle bir düşünceye uzanması kabil değildi
ama etrafta varlığını hissettiren, içinde dolaşan bir duygunun hareketlerine
engel olduğu kesindi.
Kışla Camisi.
Işımıştı. Güneşin Ahırdağının
eteklerine ışıklarını vurduğu bir andı. Bahçeye girdi. Dağılan cemaatten arta
kalan son ihtiyar da oturduğu banktan kalktı.
Doğan, modern biri olduğunu
düşünerek çeşmeyi açtı ve yüzünü yıkadı.
Caminin kubbesindeki yuvalarından
avluya inen iki guguk kuşunun arasından geçti. Kuşlar onu fark etmediler bile.
Bir hayalet gibi avludaki çoğalan
kuşlar arasında dolaştı durdu.
-----------------------------------------------------------
-----------------------------------------------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder