27 Aralık 2014 Cumartesi

*KADIN VE ÇOCUĞU


Çay ocağı ve yaşlı adam…

Bana hacı diye hitap etmesi yok mu…? İşte bu kelime yıktı beni. Bu adam benim hacı olduğumu, ya da olacağımı ne biliyordu?

Döndüm ve adamı karşımda buldum. Burun buruna derler ya, işte öyle. Gülümsüyor. İlk bakışta, `kim bu adam?` diye düşündüm. Beni tanıması gerekir, yoksa durduk yerde, hak etmediğim ama hak etmek üzere olduğum sıfatımı nereden bilecek ve ne diye kullanacak?
Adamı tanımıyordum, nereden tanıyacağım, görmediğim bir sima ile karşı karşıyayım.

`Beni tanıyor musun?` dedim.

Dedim ama nafile. Beni nereden ve nasıl tanıyacaktı?

Uydurmuş olabilir. En iyi varsayım; tahmin etmiş, olabilir.

El işaretiyle yanına oturmamı söyledi.

`O insanlar gibi olma, dedi.`

`Hangi insanlardan söz ediyor bu adam,` diye düşündüm.

`O, insanlar nasılmış ki! O, insanlar sözü ile kimi kastediyordu?`

`Nasıl olmalı imişim? `

Adamın kasdebileceği, ‘o insanlar'ı ’ yeniden iyice düşününce, ‘demek ki bana o insanların hikâyesini anlatacak,’ diye geçirdim içimden.

Öyle de oldu,

Anlattı.

`Bu günden daha soğuktu, diye başladı, kadının elinde yetim oğlu vardı, dedi sonra adam. Bezirgâna uğradı. Kapıdan çekine çekine giriyordu.

Girmese miydi acaba!

Girdi, girdi ya, girdiğine pişman oldu mu? Hayır olmadı. Belki kendini azarlanma, aşağılanma neticesinde suçlu hissetti ama başka da yapacağı yoktu.
Düşündü ve böyle yapmasının en uygun yol olduğunu bildi.

‘Her bir şeyimi anlatmalıyım, halim onlarca biline ki, benden sorumluluk gitsin, hesaplaşmada (ahireti kastediyordu) alacaklı duruma geçebileyim…’ Buna benzer ama bununla sınırlı olmayan şeyleri düşündü.

‘Her zamanki haliniz sizin dedi bezirgân. Bunları her gün defalarca duyarız dedi çırağı.’

`Bir de mübarek günleri kullanırlar,` diye söylendi bezirgân.

Kadın utangaç:

‘Benim için değil, şu yetim için bayramlık istiyorum. Kaç gündür ağlıyor yetim. Yaklaşan bayramı öne sürerek yapmıyorum, bu biline,’ dedi.

Başka dükkâna, başka bezirgâna uğradı, aynı kelimeleri sarfetti. ‘İleride borcumu öderim,’ dedi. Dehasını da dedi; yani şunu dedi; `ya ödeyemezsem, ödeyemezsem işte o zaman sizin infakınız devreye girer,` dedi. Demeseydi bile bu gayet samimi itiraf sonrası kadının dilenci olmadığı açıkça belli oluyordu, anlayan için.

Karşıda birinin gözetimindeler. Bu dükkan Ermeniye ait…. Ermeni’nin ilgisini çeken kadın ve çocuğu sürekli Ermeni’nin takibinde.

`Gelin, buyurun,` diyor şişman adam.

`Çok nazik,` diye geçiriyor içinden kadın.

Girmek istemiyor. Zorunlu olarak girmeli, başka çaresi yok. Ama yine de, adımları götürse de,  içindeki güdü girmemekten yana.

Kadının çocuğu, kadını dükkâna çekti, girmesi için de kadını zorladı.

`Ne dedin o iki adama?` dedi şişman bezirgân.

Sana ne bundan mı deseydi kadın? Belki doğru olan da bu idi ama demedi işte.

`Hele geliniz,` dedi.

Oğlu oturdu bile.

Kadın, ’bir bezirgân benim içeri girmemi talep ediyor, hem de ayrı milletten biri. Nasıl yaparım bunu,` diye düşündü.

Düşündü ama başka da çaresi olmadığından girdi.

`Ne diyecek acaba?`

‘Ne istediniz komşulardan?’ oldu ilk sözü şişman adamın.

Kadın, ‘olmaz olsun öyle komşuların, ‘ diyecek oldu, ama bu cümle düşüncelerinde kaldı.

Kadın ve oğlunun meramını anlayan tecrübeli bezirgân diyalogu daha da uzatmanın anlamsızlığını düşündü. Kadın ve oğluna oturmalarını işaret etti.

Kadın, olanlara bir anlam veremiyordu. Bezirgânın metreyi alıp, raflara yönelmesi, kadını şimdiye kadar ki düşüncelerinin ötesinde, yeni bir düşünceye itti: ‘Demek yetimimin bayramlığı Ermeni’nin infakı ile olacak?’

Ermeni 1. Topu indirdi. İki elbiselik kadına, iki oğluna.

Çocuğun, elini kumaşın üzerinde gezdirmesi, kadının bakışlarının kesilen elbiselikler üzerinde şekillenmesi, Ermeni bezirgâna ömrü boyunca göremediği bir mutluluk verdi.

2. Topu indirdi. Bu defa önce yetime, arakasından kadına kesti. Neden sonradan aklına geldi? Birer elbiselik daha kesmeli idi?

Ermeni, kadına nazikçe konuşmak istedi: 'Şu top ta satılmayan cinsten.' demeliydi. Hayır, böyle konuşulmaz ki, diye düşündü arkasından. Şöyle demeliydi; ` demode olan cinsten.` Ama neden öyle konuştu?

Kadın topu görünce: 'Ne güzelmiş,'diye söylendi.

Ermeni, kadının söylediklerini duydu.

`Öyle ise topun hepsi senin. Biraz demode ama güzel bir kumaş.`

‘Ne yapmalıyım, yeterince, bana ve oğluma yardımcı oldun, istemem bunu.’

‘Hayır, hepsi senin. Yatağına yüz, yorganına kılıf yaparsın.’

Kadının koltuğundaki iki paketten birini çocuk kaptı. Liseli kızların kitabını döşüne alması gibi, göğsüne sıkıca bastırdı. Sanki tekrar alacaklarmış endişesini taşıyarak iyice sıkıştırdı, sakladı.

Beklemediği, ummadığı olaylar karşısında donakalan kadının gözleri bir noktada ve hareketsizdi.

`Gidebilirsiniz artık,` dedi şişman adam.

Çocuk, annenin elindeki diğer pakete saldırdı. Her şeyi kendisinin taşıması gerekliliğini düşünmeden öte, annesinden alacaklarmış gibi geliyordu.

Ermeni, kadın ve oğlunu gözleriyle takip etti. `Çocuğun neşesine diyecek yok,` diye söylendi.

Kalabalıkta kayboluncaya kadar baktı.

Gözleri yaşardı.

.

Çocuk, yolda şöyle hayalledi: Çocuklar, kalabalık adamlar topluluğuna koşuyorlar. En önde de bezirgân. Gülüyor ve bezirgan amcasına koşuyordu.

Bezirgân amcası şöyle hayalledi: Çocuklar kendine doğru koşuyorlar. Çocuğun arkasında, mat olmayan kumaş vardı. Ne de güzel yakışmış, dikilince, diye düşündü.

İçinde bir mutluluk, huzur hisseden yaşlı bezirgân akşamın habercisi sesi her zamankinden daha başka bir şekilde dinledi. Ses, daha anlamlıydı sanki…

--------------

Olay, gece, şehrin saygını Hafız Ali Efendi’ye ayan oldu.

Hafız Ali Efendi rüyasında kadını gördü. Kadın bu kutsal bilinen adama derdini anlattı. Kadının anlatmalarında, bir fazlalık yoktu.

......................

Sabah.

Hafız Ali Efendi dükkânları dolaşıyor.

Acaba bildikleri yanlış mıydı?

Ya da yanlış olan yer var mıydı bildiklerinde?

Acaba...

Kadını ve oğlunu (hayalinde)karşısına aldı, gördüklerini yeniden tahlil etti.
Kutsal adam, rüyasında gördüğü kadını (hayalinde) yeniden karşısına getirdi.

Bezirgânlar:

Sabahın körü, erkenden gelmemesi gerekirdi, ama gelmiş, ne işi var bu saatte? diye düşündü.

`Bir kahve... `

‘Ayağımıza kadar gelmiş kutsal adam. İkram etmeliyiz, bir kahve…’

`Hayır,` diyor kadına ve yetim çocuğu için elbise vermeyenlere, kadını azarlayanlara.

2. Dükkânın da önünden geçti.

`Bir kahve, dükkânımızı şereflendir.`

Ne büyük şerefti Hafız Ali Efendi’nin dükkânlarına girmesi? Satış artar mıydı? Ne demek o günkü ciro tavan yapardı. Ama Hoca yüzlerine anlamlı anlamlı baktı sadece.

Ermeni’nin dükkânı önünde duruyor.

`Hafız Ali Efendi, ikram edilen kahveleri hor gördü de Ermeni’nin dükkânı önünde durdu. Vay anasına, şimdi de içeri giriyor. Vay anam, şimdi de adamın kahvesini içiyor. Adamla ne hoş bir sohbette.`

Ve Ermeni, Hafız Ali Efendi’nin huzurunda.


Şimdi de Hafız Ali Efendi’nin camisinde abdestini yineliyor, bu ilk abdest neticesi ölüyor.


-----------------------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder